Bismillahirrahmanirrahim
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak” dan yarattı. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.” (Alak ;1-5) Bu ayetlerle geldi Sevgili Peygamberimiz’e ilk nebilik görevi.
Peygamberlerin öğretmenlik görevi;
Yüce Rabbimiz insanoğluna akıl, fikir, düşünme, öğrenme kabiliyetlerini verdi. Öğrensin, idrak etsin istedi kendisini, yüceliğini, yarattıklarını, emirlerini, yasaklarını… Tüm bunları insanlara öğretsin diye peygamberleri görevlendirdi. Tüm peygamberlere “öğretmenlik” mesleğini yükledi.
Öğretmenlik! Peygamberlik mesleği… İnsanlara Hakkı, doğruyu, güzeli, ilmi, kainatı öğretmek… Zor, meşakkatli fakat kutsal. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) de “Ben öğretmen olarak gönderildim.” (İbn-i Mace) diyerek “öğretmenlik” mesleğinin kutsallığına vurgu yapmıştır.
İslamiyetin ilk yıllarında Peygamber Efendimiz (s.a.v) Mekke’de sahabelerden Erkam’ın evinde müslümanlar için bir okul açmış, burada müslümanlara Kuran-ı Kerim okumayı, yazmayı, ezberlemeyi ve İslamiyeti öğretmeye başlamış böylelikle de müslümanlara öğretmenlik yapmıştır.
Medine’ye hicretinden önce sahabelerden Musab bin Umeyr’i öğretmen olarak görevlendirerek Medine’ye göndermiştir. Medine’de ki müslümanlara Kuran-ı Kerim okumayı, yazmayı ve İslamiyeti öğretmesini istemiştir. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) hicretten sonra da Mescidi Nebevi’de sürekli eğitim görülebilecek bir okul açmış, müslümanlara eğitim verilmesini sağlamış, okuma yazmanın öğrenilmesine çok önem vermiştir. Müslümanların okur yazarlık oranını artırabilmek için savaş esirlerinden okuma yazma bilenlerin, müslümanlara okuma yazma öğretmesi karşılında serbest bırakılmasını emretmiştir.
İslamiyet, insan yetiştirmeye ve ilim öğrenmeye kadın erkek ayrımı yapılmadan çok önem vermiştir. Kuran-ı Kerim’de bir çok ayette öğrenme ve öğretmenin önemine vurgu yapılmıştır. Yüce Rabbimiz;
Zümer Suresi 9. ayette, “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.”
Mücadele Suresi 11. ayette, “Allah içinizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin.” buyuruyor.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) ‘de;
“Yalnız iki kimse gıpta edilmeye layıktır. Bunlar da; Allah’ın kendisine verdiği malı, Hak uğrunda sarf eden, muhtaçlara dağıtan kimse ile Allah’ın kendisine vermiş olduğu ilim ve hikmetle hükmeden onu halka öğreten kimsedir.” (Riyazus Salihin terc.) diyerek öğretmenliğin ve öğrenmenin önemine dikkat çekmiştir.
Osmanlıda öğretmenlere ve eğitime verilen değer;
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’i ve İslamiyeti örnek alan ecdadımız da 600 yılık dünya hükümdarlığın da eğitime ve eğitimciye kadın erkek ayrımı gözetmeden çok önem vermiştir. Özellikle devleti yönetecek olan şehzade ve enderun öğrencilerinin; padişah kızlarının, eşlerinin ve haremdeki genç kızların hocaları özel kişilerden seçilmiştir. Hocalara sonsuz bir saygı, sevgi ve özen gösterilerek; maddi ve manevi her türlü imkanlar sunulmuştur. Şehzade ve padişahlar dahi hocalarının karşısında Hz. Ali’nin (r.a) “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” sözünün inceliğiyle hareket etmişlerdir.
Çok yaramaz ve asi bir çocuk olan Şehzade Mehmet (Fatih Sultan Mehmet) bütün hocalarına yaka silktirirken; Babası 2.Murad’a, Molla Gürani disiplinli ve faziletli bir alim olarak salık verilir. Bu duruma çok sevinen 2. Murad, Molla Gürani’yi oğluna hoca olarak, geniş yetkilerle görevlendirir. 2. Murad’dan gerekli desteği gören Gürani, Mehmet Fatih’in eğitimine disiplinli bir şekilde başlar ama bilir ki; bu isyankar talebe madeni çelik, çeliği kılınç haline getirecek.
İlk dersi asan talebesi Mehmet’e sopayı gösterir ve der ki;
-“Bilesin ki bu sopa dersi asıp, yaramazlık yapanlar içindir. Ona göre.”
-“Ama benim babam padişah ben de şehzadeyim. Şehzadeler dövülmez!” diye cevap verir küçük şehzade ve hocasından şu cevabı alır:
-“Benim sopam şehzade veya başka biri tanımaz. Yaramazlık yapıp ders asan kim olursa onu yola getirir.”
Sert kayaya çarptığını anlayan şehzade durumu padişah babasına anlatır. O’nu büyük bir tebessümle dinleyen 2.Murat “Yaa demek öyle…” diyerek bu durumdan memnuniyetini oğluna gösterir ve Fatih’in eğitimleri böyle bir disiplin ve hocalarına saygı içinde devam eder.
O gün belki Molla Gürani’nin disiplini, Akşemsettin’in manevi ruhu olmasaydı Şehzade Mehmet, Fatih olamayacaktı.
Geleceği, insanlığı yetiştiren; çağ kapatıp, çağ açtıran; dünya ve ahiret saadetini sağlayan eli öpülesi, saygıya değer Öğretmenlerimiz, Hocalarımız…. Öğretmenler Gününü kutluyor, Sizleri seviyor, Saygı ve Minnetle anıyoruz. Ahirete göçenler için de Allah’ın rahmetini diliyoruz.
Elif Girgin
Namazsitesi.com yazarı